23 Mayıs 2008 Cuma

Garip Heyecanlar+Bosna'da Yaza Doğru

"Heyecanlı mısın?" Bana şu aralar en son çok bu soru soruluyor. Haksız da sayılmazlar nitekim evlilik arifesi dediğimiz dönemin içerisinde olmak özellikle de bayanlar için hep garip duygulara teşnedir diye bilinir. Lakin itiraf etmem lazım ki kendimi telaşlı, kaprisli, aşırı heyecanlı, düşünceli vs. hissetmiyorum. Böyle herkes de sorunca düşünmeye başlıyorum sonra "acaba bende mi bir terslik var?". Sanırım bu tarz durumlarda hissedilenler -genelde de olduğu gibi- kişilerin yaşadıklarına göre değişiklik arz ediyor ve de benim genele göre 'anormal' sayılabilecek hallerim de içinde bulunduğum durumun özelliklerine dayanıyor galiba. Mesela genelde evlilik öncelerine damgasını vuran, adetleri tamami ile yerine getirme, çeyiz tamamlama, ev bark oluşturma vs. gibi telaşların hepsinden uzak kaldım, uzak kalıyoruz. Bunu bir kalemde silip atma değil ama Türkiye'deki durumun abartılı hale geldiğini düşünüyorum. Hemen her çift evliliğe bir ton borçla başlıyor, erkekler evlenme uğruna önce servet edinmeye çalışıyor, hiç bir eksiğe tahammül edilmiyor vs. vs. Oysa yandaki resimdeki kadar saf olabilse herşey?! O kızcağızın elinde banyo süngeri var, ayaklarında da terlik :) Çocukluktaki oyunlarda bayıla bayıla kabul ettikleriniz büyüyünce oyundan ibaret kalıyor işte. Oysa ne var yani evlenirken İngiltere kraliçesi kıvamında gelinliğiniz olmayıversin, damatlığın altına spor ayakkabı ya da sandalet çekiverin, lüks yerler kiralamayıverin, piyanöst şantör çağırmayıverin, evlerinizi İstikbal'den ya da IKEA'dan döşemeyiverin, bulaşık makineniz olmayıversin, geline bilmem kaç kilo altın takılmayıversin, sözde ayrı nişanda ayrı düğünde ayrı yüzükler edinmeyiverin, el-yüz havlularınız full dantelli olmayıversin, hiç takmayacağınızı bile bile 150 tane yaşmak işlemeyiverin, düğün arabanız olmayıversin, düğünden sonra 5 yıldızlı otellerde balayına çıkmayıverin... Belki henüz Türkiye için çok görünür değil ama yarın öbür gün evlenme oranları düşer de beraber yaşamalar artarsa bence een büyük sebeplerden biri budur yani evlenme olayını en az beraber yaşama kadar kolaylaştırıp cazip hale getirememe. Bir de buraya gelince fark ettim ki Saraybosna'da bir çiftin ev kurması çok çok kolay çünkü bütün evleri dayalı döşeli kiralayabiliyorsunuz. Hatta çatal-bıçağına kadar... Ben mesela yarın evin eksikleri için alış-verişe çıktığımda yalnızca çöp kovası, 1-2 yastık falan alacağım o kadar :) İşte beni baya rahatlatan en büyüğü bu sanırım. İkincisi ise karşımdaki insanla ilgili... Biliyorum evlenme başlı başına zor bir karar belki ama kafa yorup sorgulamalarla bu tarz işler ancak bir yere kadar yürüyor (muş). Daha ortaokuldan itibaren akademisyenlik hayalleri kuruyordum çünkü en büyük zevkimdi kitaplari öğrenmek, şu yaşıma geldim bu istekler ve hedefler yerli yerind eduruyor. Bir nevi kendini tanmakla ilgili. Peki beraber uzunca seneler yaşanabilecek kişiye dair belirlemeler yapmak niye bu kadar zor oluyor ve de çok vakit alıyor? Bilmiyorum... Evlenmeye karar verme de bunu öğrenebilmemden kaynaklanmıyor zaten. Bunu hala öğrenemedim ama şunları öğrendim ki bu da kendinizi tanımayla ilgili ama başka bir açıdan. Temsil- i misal biri gelse ve size dese ki 'Tanrı seni yaratırken bazı özellikleri koymayı unutmuş. Aslında bunlara ihtiyacın var ama bunlar sende olmadığından ihtiyaçlarını gideremiyorsun. Bunları şimdi tamamlamak da mümkün değil. Bu ihtiyaçların neler olduğunu belirlemek sana düşüyor ama sonunda sana bunları içeren birini ekleyeceğiz." Hep düşünürdüm ki -belki de hissetmekten ziyade- hemen her türlü meseleyi oturup tartışabileceğim, paylaşabileceğim biri olmalı, öyle adım adım tanımalarla değil basbaya büyük bir hissiyat duymalıyım Tanrı ile rabıtasında sorunlar da olabilir, kişiliği zor da olabilir çalkantılı da (kendimizi feda etmeye hazırız ya fırtınalarda!)... Yalnızca düşünüyormuşum ve de yanlış hesap yapıyormuşum demek ki. Bana, basit de olsa sevmeler&sevilmeler yetermiş. Yetermiş diyorsun da bu zaten büyük değil mi demeyin, o denli büyük rüyalar var ki içlerimizde bunlarla kıyas mukabil değil. Evliliğin bilmem kaç kuralı, sevginin bilmem kaçıncı kuvveti hiç bir şey bilmiyorum ama anladım ki 25 yıla eriştirilen şu aciz beden ve ruh sakin bir liman ister, felsefik konuşmalarla harmanlanamasa da 3-5 içten kelam ister, yakınlığı ya da uzaklığı aynı derecede güven verebilsin ister. Belki de sorun burda, karmaşık bakıyoruz belki de. Oysa kişinin kendi ömrü boyunca ihtiyaç halinde olabileceği temelleri belirlemek yetiyor belki de. İyi (referans belli!), anlayışlı, güven telkin eden, merhametli, duygulu olana yolu uzatana şükürler olsun! Rabbim utandırmasın!
Bu şarkıyı sever, dinler ya da dinler sever oldum :) (Aslı Güngör&Ferhat Göçer, Kalp Kalbe Karşı)

2 yorum:

aynisafa dedi ki...

kasırga öncesi sessizlikmiş seninki hafsa hanım. bugün gayet heyecanlı ve telaşlıydın :)
evet, dediğin gibi oldu.. Türkiye'dekinin aksine seninki gayet sade bir törendi. ve ilginç...
birlikteliğiniz binler hayırlara vesile olsun..birbirinize göznuru olasınız inşAllah.. daim mutluluklar...

R. Berin Tuncel dedi ki...

hafsacım bir de şimdi hislerini dinlemek isterdim senden..ne kadar haklısın sözlerinde..hem ben zaten sana söylemiştim evliliğin konuşmaktan çok susmakta saklandığını..neyse en kısa zamanda ben sana söylemiştim çocuk olunca böyle oluyor şeklinde başlayan cümleler kurmak istiyorum:)eh yaş kemale erdi über menchim benim :)
***bu arada fred eniştemle hakkaten yakışmıştınız.hani şu bir şiirin iki mısraı gibi olan çiftler var ya onlardan..tabi farklı dillerde :)
RABBİM İKİ CİHANDA SAADET NASİP ETSİN..