20 Temmuz 2008 Pazar

Pocitel+Blagaj+Mostar ve Dino Merlin...

Gezmenin ve etkinlik katılımının sınırlarını zorluyor beden ve ruh ikilim şu aralar. Dün itibariylen kapsamlı bir yolculuk çaldı kapımızı. Kalabalık bir öğrenci güruhu ile Mostar tarafına doğru yola koyulduk sabah erkenden. Bu arada şunu fark ettim ki, yaptığımız geziler buraya yaz kursu için gelen öğrencilerle olduğu için gözlem şansım oldu, yeni nesli memnun etmek çok kolay değil. Kendimi hakkaten baya yaşlı hissediyorum onların yanında. Mesela tarihi bir camiyi ziyaret ediyoruz beraber, diyor ki bir tanesi ; "ne özelliği var şimdi bunun?" Tabi aynı anda video çeken, müzik dinlenilen kompleks el kadar telefonların üretildiği çağda taş yığını hatta yıkık taş yığını bir cami pek de heyecanlandırmıyor onları. İstiyorlar ki camide de bir atraksiyon olsun. Işın çıkarsın mesela, etrafında dönsün vs. İsteksizler, yorgunlar, meraksızlar ve heyecansızlar. Tabi bu bir genelleme ama yaygın bir genelleme. Neyse... Yolumuz bu defa güneye doğru, daha ılıman iklimin hakim olduğu Hersek tarafına doğru idi. Yol bazen yalçın kayaların etrafından, tünellerden, bazen de yemyeşil nehir kenarlarından devam etti. Meşhur Neretva ile de tanışmış olduk. Ne güzellik ya Rabbim!
Yaklaşık 2 saatlik bir yolculuğun ardından önce eski bir Türk köyüne, herşeyiyle geçmişinden korunan, Poçitel'e gittik. Köy dediysem bildiğiniz köylerden değil pek. Öncelikle yaşam alanı olarak değil de daha çok turistik amaçlı hazırlanmış pek çok şey. Bir hamam, bir saat kulesi, bir cami, bir medrese ve de tepede bir kaleden oluşan...
Bu arada, bir parantez açmak istiyorum buranın köylerine dair. Bizim memlekette köy dedin mi gelişmemişlik, mahrumiyet, bakımsızlık gelir akıllara çokça. Oysa Bosna'ya geldiğimden beri gördüğüm köyler bizim sahil yerleşim yerleri ile aşık atar nitelikte. Dün yol boyu gördüklerim bana Çeşme-İzmir yolundaki yerleşim yerlerini hatırlattı. Devam edelim efenim... Poçitel'in ardından Blagaj ya da Sarı Saltuk tekkesine uğradık. Rivayetlere göre Sarı Saltuk, talebelerinden kendisi için ölümünden sonra hazırlanmak üzre 8 tane tabut yapılmasını istemiş. Ve de bunalrın farklı yerlere gömülmesini... İşte bu 8 farklı yerden biri de Mostar'a 10 dk. uzaklıktaki Blagaj'da.

Tekkenin bulunduğu yer o kadar güzel ki! Yüksek bir dağ yamacının eşiğindeki bir mağaranın dibinde, nehre bakan şirin bir tekke Blagaj tekkesi. İlginçtir ki bana ferahlığı, sükuneti hatta itikafı çağrıştıran bu yerlerin etrafı şimdilerde restoran ve de turistik eşya satan yerlerle dolu. Eee devran dönüyor işte durmadan.Ve sonraki durak Mostar! Aslında tamamen Mostar'ı gezdik demem yanlış olur çünkü Mostar demek daha çok köprü ve etrafındaki eski yerleşim yerleri demek ki biz de oraları gezdik yalnıcza. Evet, sonunda Mostar köprüsünü canlı canlı görüp hatta üzerinde yürüme şerefine nail oldum. Onca şeyden sonra hala o kadar ihtişamlı ve güzel ki! Her bir duruşu fotoğraf çekenlere ayrı bir poz niteliğinde. Objektifi ona çevirip de çirkin fotoğraf çekmem imkansız adeta.Her ne kadar bazı kişiler suya girmeyi deneseler de, hatta bir tanesi biz orada iken kendini köprüden soğuk sulara balıklama slaıverdi para karşılığında, ben ancak ayaklarımı buluşturabildim Neretva ile. Su o kadar soğuk ki! Neretva'da ayaklarım :)
Mostar köprüsünün hemen yakınında ona çok benzeyen daha ufak bir köprü daha bulunuyor. Şehrin iç taraflarında ise savaştan izler pek silinmemiş gibi. Binalar hemen hemen olduğu gibi duruyor öylece.
...
Bütün gün boyu süren bu yolculuklar beni kesmemiş olacak ki Saraybosna'ya geldiğimiz gibi bir sonraki durağa uzandım heyecanla; Dino Merlin konseri. Kendisi İstanbul'a geldiğinde gitmeyi çok istemiştim ama nasip olmamıştı. İşte bu defa onu kendi evinde izleme şansım oldu. "O şarkı söylediğinde Balkanlar'a barış gelir!" dedikleri yaşlı kurt. Bosna'nın en büyük stadyumunda nerdeyse boş tek bir yer kalmamacasına doluydu etraf. Eee 4-5 senede bir konser vermesi hasebiyle özlemliydi Bosnalılar herhalde. Ben de nasipliydim :) Sahneye çıkarken dev ekranda saatler geri sayım yaparken bir yandan da kalp atışı efekti vermeleri çok güzeldi. Sahne performansı da çok hoştu konser boyu. Sanki özel hazırlanmış gibi bir süre sonra sahnenin tepesinden harika bir dolunay çıkınca herşey tamam oldu. Her ne kadar çoğu zaman konuşmalarını ve de şarkı sözlerini anlamasam da o hep bir ağızdan söylenen şarkılar, o toplu coşku yok mu, içine çekiverdi.
Güzel bir gün oldu arkada kalan vesselam!

2 yorum:

abdullah taha orhan dedi ki...

bu şehir ne kadar güzel görünüyor öyle. geldiğimde beni de götürürsünüz oraya değil mi :-)

abdullah taha orhan dedi ki...

poçiteli kasdetmiştim :-)